
8 Mart’ta direnişe, sosyalist feminist isyanı büyütmeye!
2025 yılı AKP-MHP faşist iktidarı tarafından “Aile yılı” olarak ilan edildi. Geçtiğimiz 8 Mart’tan bu yana yüzlerce kadın katledildi, çok daha fazla kadın erkek şiddetiyle sarmalanmış hayatlarını direnişle değiştirmek için mücadele etti. Sadece 2025 yılının ilk iki ayında onlarca kadının katledildiği, yoksulluğun günden güne arttığı ve erkek-devlet şiddetinin yükseldiği patriyarkal kapitalist saldırıların kadınların hayatlarını kuşattığı bir dönemde 8 Mart’ı karşılıyoruz. Yaşamlarını direnişe çeviren kadınlar, emperyalist kapitalist sistem kriziyle artan saldırganlığa, yoksulluğa, savaş ve işgallere karşın faşist iktidarlara ve kadın düşmanı politikalara karşın direniyor, grevlere çıkıyor, isyanı büyütüyor.
Patriyarkal kapitalizmin topyekün savaşına; işgallere, polis saldırılarına, kayyumlara, tutuklanma ve gözaltılara, patron zulmüne, erkek şiddetine karşı fabrikalarda, cephelerde, meydanlarda, kayyum atanan belediye önlerinde, evlerde mücadeleyi geri çekilmeksizin sürdüren kadınların direnişi ilmek ilmek yayılarak devam etti. Dünyanın pek çok yerinde yine kadın isyanı yükseldi.
Bununla beraber dünyada mevcut verili sistemin büyük krizlerle sarsıldığı, halkları, kadınları ve ezilenleri çeşitli biçimlerde hedef alarak sömürüyü politikalarının yoğunlaştığı bugünlerde tarihin akışını değiştirecek gelişmeler yaşandı.
Rojava’ya yönelik işgal saldırılarının yanı sıra Suriye’de yaşanan gelişmelerle savaş tüm bölge halklarına karşı zulme dönüştü. Bölgede kadınlara yönelik cinsel saldırı haberleri gelmeye devam ederken, cihadist yeni iktidar güçleri ve çetelerin kadınları hedef alan ve bölgede yaşayan farklı kültür, inançtan tüm kadınları doğrudan etkileyen zorlamaları ve kadınların yaşamsal hemen her haklarına yönelik saldırıları arttırdı. Yine Kürdistan’da askeri ve siyasal saldırılar da hız kesmeden devam etti. İsrail’in Gazze’yi dünyanın gözü önünde halklar için bir cehenneme çevirmeye çalıştığı, siyonizmin her biri diğerinden insanlık dışı tüm saldırılarını devreye koyduğu bu tarihsel süreçte öte yandan emperyalist kapitalist düzenin girdiği ekonomik krizle beraber Avrupa’da yükselen sağ dalganın ırkçılık ve kadın düşmanlığını besleyen politikaları yükseldi. ABD’nin son seçimleri akabinde Trump’ın kadınları ve LGBTİ+ları, göçmenleri hedef alan söylemlerine, uygulamalarına şahitlik ettik. Tüm bu gelişmelerle bu dönem adeta kadınlara yönelik açık bir savaş halini aldı.
Nitekim bugün sokaklarda kadınların katledilmeye devam edildiği, her gün yeni bir siyasal operasyonla direnenlerin “hizaya çekilmeye” çalışıldığı, fabrika önlerinde direnişlerin sürdürüldüğünü görüyoruz. Daha geçtiğimiz günlerde, 2025 yılının “Aile yılı” olarak belirlenmesinin hemen ardından Türk Ceza Kanunu’nda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklif Taslağı’nın gündem olması bu savaşın bir boyutunun da LGBTİ+lara yönelik olduğunu ortaya çıkardı. Lubunyaların bizzat iktidar temsilcilerince açık hedef haline getirilmesi elbette yeni bir şey değil, geçtiğimiz yıllarda da defalarca kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik düşmanlık, nefret ve ayrımcılık devlet tarafından adeta teşvik edildi. Uzunca zamandır bizzat Erdoğan ve iktidar tarafından yapılan konuşmalarla lubunyalara karşı saldırılar bu defa yasal bir dizi düzenlemeler aracılığıyla yeni bir boyut kazandı. Yaşamaları, eğitim ve sağlık haklarından faydalanmaları, eğitim ve çalışma haklarını kullanmaları neredeyse imkansız hale getirilen lubunyalar için, kadınlar için önümüzdeki süreç saldırıların yoğunlaşarak artacağını gösteriyor.
AKP-MHP faşist iktidarı; kadın temsiliyetini ve faaliyetini hedefleyen kayyum politikalarıyla, gözaltılarda yaşanan cinsel şiddet saldırısıyla ve hapishanelerde devrimci tutsaklara dönük saldırıları ile erkek devlet şiddetinin fiilen uygulayıcısı ve temsilcisi olmaya devam ediyor. Kadınların yasal ve yaşamsal haklarına yönelik süren bu saldırılar ve LGBTİ+lara saldırı konsepti kadınlara uygulanan şiddetin kamusal ve özel alanda önünü açarken, diğer ezilenlere karşı yürütülen saldırıların da bir parçasını oluşturuyor.
Bu saldırılardan kurtuluş için mücadelenin yine sokakları mora boyayan, slogan sesleriyle şehirleri kuşatan, militan mücadeleyi yükseltmek önümüzdeki temel görevlerden biri olarak duruyor.
Bu savaş halinden kurtuluşumuzu sağlayacak tek şey; yaşamak için direnişi büyütmeyi zorunlu kılıyor. AKP-MHP faşist iktidarının saldırılarına, yoksulluğa, işsizliğe, sömürüye, evlere hapsolmaya ve erkek şiddetine, heteroseksizme, faşizme karşı mücadeleyi verili zeminlerde büyütmek ve verili mücadele alanlarının da ötesine geçerek sürdürmek önümüzdeki dönem bizlerin mücadele rotasını oluşturuyor.
Çünkü biliyoruz ki;
Feminist mücadele kadınlara yalnızca patriyarkal kapitalizmle mücadele etme cesareti değil dünyayı değiştirme, faşizme karşı direnişi büyütme, insanın insan tarafından sömürüsüne dayanan emperyalist kapitalizme yerle bir etme azmini de büyütmeye devam ediyor. Feminist mücadele, sömürü ve zulüm düzenine başkaldırı gücünü, cesaretini veriyor.
Bu cesaretle, Aynur’un ve ölümsüz kadın komünarların cesaretiyle direnişe çağrı yapıyoruz! Patriyarkal kapitalizme karşı direnişe, sömürü, işgal ve faşizme karşı silahlı direnişe, zafere!
Yaşasın 8 Mart!
Yaşasın sosyalist feminist mücadelemiz!
Yaşasın patriyarkal kapitalizme karşı silahlı kadın direnişimiz!
Jin Jiyan Azadi!
Kadın Komünarlar Birliği / Kadın Özgürlük Gücü



Bir yanıt bırakın